Merhaba,

Yıllar içinde deneyimlediklerimi, beni eğlendirenleri, öğrendiklerimi, kendi parlak fikirlerimi bu sayfada paylaşacağım sizinle. Paylaştıkça zenginleşir insan, sizinle zenginleşmek dileğiyle...

7 Aralık 2010 Salı

SİGARA

            Arkeolojik verilere dayanarak, 5000 yıldır tütün ekildiğini biliyoruz. Avrupa’nın tütünle tanışması, Amerika’nın Kolomb tarafından keşfiyle oldu. 1950’ler ve 60’larda sigaranın zararlı olduğunun düşünülmesi bir yana, sigara içmek bir tür güç, erkeklik ya da  güzellik sembolü idi. Daha sonra akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybeden dönemin ünlü yıldızlarından John Wayne’i sigara reklamlarında görmek, herhalde gençler arasında oldukça özendirici olmalıydı. Hatta, çocukların keyifle izledikleri “Çakmaktaşlar” isimli çizgi filmin ilk sezonunun sponsoru bir sigara markasıydı!

Günümüzde ise sigaranın zararları olduğunu bilmeyen kalmadı. Milyonlarca insan, her tür zararına rağmen, bu güçlü bağımlılık yapıcı maddeden kolay kolay vazgeçemiyor. 2000’li yıllarda tüm dünyada yasaklar birbiri ardına gelse de, insanlar bir yerde ve bir şekilde sigara içmenin yolunu buluyor.

Sigaranın tüm vücutta zarar vermediği bir organ olduğunu söylemek zor. Sigaradan çekilen her nefesle kana karışan milyonlarca zararlı molekül (her solukta 1017, yani 10000000000000000 oksidan vardır!) akciğerlerdeki hava keseciklerinden kan dolaşımına geçer. Bu zararlı maddeler, kanın ulaştığı her yere, yani vücudumuzdaki tüm doku ve organlara ulaşır. Halk arasında sigaranın zararı sadece akciğerlere imiş gibi düşünülse de, sigara, mide ülserinden kısırlığa, diş kayıplarından mesane kanserine kadar pek çok sağlık sorununun altında yatmaktadır.

Bunca zararı olduğunu bildiğimiz sigaradan nasıl kurtulmalı? Sigarayı herkes bırakabilir. Ancak bırakma süreci, kimi kişiler için daha kolay iken, kimi tiryakiler zorlanabilir. Kişinin zorlandığı yerde, sigara poliklinikleri devreye girer. Sigara polikliniklerinde, öncelikle sigara içen kişinin bağımlılık tipi saptanır. Sigara, hem ruhsal, hem fiziksel bağımlılık yapabilmektedir. Ruhsal bağımlılığı olan tiryakiye farklı, fiziksel bağımlılığı olana farklı yaklaşım gereklidir. Bu amaçla, nikotin yerine koyma tedavileri, ya da ağızdan alınan bazı ilaçlar kullanılabilir. Bazı hastalarda, kombine tedaviden de yararlanılabilir. Bir ilaçtan yararlanmayan kişiye, diğer bir ilaç önerilebilir. Ne yazık ki, önceden tıbbi hiçbir geçerliliği olmayan pek çok yönteme başvuran hastalar, bu şekilde sigarayı bırakamadıklarında kendilerine güvenlerini yitirmekte, iradesiz olduklarına inanmaktadırlar. Daha önce başarısız olmak, caydırıcı olmamalıdır. Tam tersine, sigarayı bırakmak için yardım istemek, kişinin halen bırakma isteği olduğunu gösterir.

Sigarayı bırakır bırakmaz, derhal vücutta olumlu değişiklikler görülmeye başlar. Nikotin ve karbon monoksit, kısa süre içinde vücuttan atılır; koku ve tat alma duyuları düzelir; zamanla solunum kapasitesi artar; sigaranın bağışıklık üzerine olumsuz etkisi ortadan kalkar. Geçen süre içinde, sigarayı bırakan kişi, artık daha az yorulduğunu, daha aktif olduğunu hisseder. Sigarayı bırakınca, bir süre boyunca balgam miktarında hafif artış olabilir. Çoğunlukla bunun nedeni,  bronşlarda sigaranın etkisiyle felç olmuş olan titrek tüycüklerin iyileşmeye başlamasıdır.

Sigarayı bırakmak için, sağlığınızdan olmayı beklemeyin. Kendiniz ve çevreniz için bugün iyi bir şey yapın, sigaradan kurtulmaya karar verin.

13 Eylül 2010 Pazartesi

"ANNEANNEN YAPMIYORSA, YAPMA!"

   Uzun bir süredir benim mottom bu cümle. Doğallıktan o kadar çok uzaklaştık ki, artık annelerimizin değil de, anneannelerimizin hayatı doğal kaldı. Dolayısıyla, ben de elimden geldiğince anneannem gibi yaşamaya çalışıyorum, hastalarıma da bunu öneriyorum.

   Anneannem kışın domates yemezdi

   Yaşı bana yakın olanlar hatırlar, çocukluğumuzda domates yemek için yazı beklerdik. Sadece domatesi değil, kabağı, patlıcanı, biberi, barbunyayı, kavunu, karpuzu, çileği, şeftaliyi... Sonra "turfanda" çıktı, mertlik bozuldu. Her sebze ve meyveyi, daha pahalı da olsa, her mevsim tezgahlarda bulur hale geldik. Sonra unuttuk, hangisi yaz, hangisi kış sebzesiydi. İlkokul hayat bilgisi dersi olmasa, hatırlayacağımız da yoktu hani.
   Oysa, bütün bir kışı o sulu, kırmızı domatesi bekleyerek geçirmek, sonra yazla beraber o güzelim ince kabuklu ve pazardan eve gelene kadar ezilen mis kokulu eciş bücüş domatesleri iştahla yemek ne güzeldi, hatırlasanıza!
   Günümüzde doğalını bulmak çok zor ama, siz yine de hormonlu, genetiği değiştirilmiş, mevsiminde yetişmeyen, dayanıklı olması için bin türlü müdahale yapılmış sebze ve meyveleri tercih etmeyin. Hiç değilse, mevsimine uygun sebze-meyve tüketin.

   Anneannemin yiyecekleri çok çabuk bozuluyordu

   Marketlerdeki besinlerin son kullanma tarihlerinin giderek uzadığının farkında mısınız? Ne yazık ki, bazı besinleri uzun süre bozulmadan saklayabilmek için kimi işlemlere tabi tutuluyorlar, ya da içlerine katkı maddeleri ilave ediliyor. Raf ömrünü uzatmak için yapılan girişimlerin besin değerlerinin tamamen korunabildiğine şahsen inanmıyorum. İdeali, hiç ya da en az işleme tabi tutulmuş olan besinleri tüketmek, tabii bulabilirseniz.

   Anneannem tarhanasını kendi yapıyordu

   Günümüz koşturmacasında elbette ki, tarhanayı da siz yapın demiyorum. Ancak, mümkün olduğunca hazır gıdalar yerine, "ev yapımı"nı tercih edin. Doğranmış, dilimlenmiş, yıkanıp kurutulmuş vb satın almak yerine, taze taze siz doğrayın, vitaminini öldürmeden siz yıkayın... Bu arada her "doğal" olduğunu iddia edene de kanmayın, uygun olmayan hazırlama ve saklama koşullarının da pek çok sağlık zararını beraberinde getirdiğini unutmayın (örneğin, biberlerde aflatoksin).

   Anneannem bin türlü temizlik malzemesi kullanmazdı

   Bir temizlik maddesi tüketim çılgınlığıdır gidiyor. Her çamaşıra ayrı deterjan, ıslak yüzeye farklı temizlik maddesi, parkelere parlatıcı, ayna spreyi, kokulu tuvalet temizleyici, bin türlü leke çıkarıcı, yumuşatıcı... Herkes evi mis gibi koksun, tertemiz olsun istiyor ama, gerçekten hepsi gerekli mi, ya da bu maddeler nerede sonlanıyor kimse düşünmüyor. Bir süre sonra içecek temiz suyumuz dahi kalmayabilir, dikkat!
   Uzun vadeli çevresel zararların dışında, kişinin sürekli kimyasallara maruz kalmasının allerjik hastalıklar dahil pek çok sağlık sorunu yaratması da cabası.
   Ben, ev, çamaşır ya da kişisel temizliğimde mümkün olduğunca doğada çözünen temizlik maddeleri, ya da doğal sabunlar kullanmayı öneriyorum.

   Bu minval üzere söylenecek çok şey olsa da, yukarıdaki bir kaç örnek dışında kısa kesiyor, anneannelerinizin yaşamın başka hangi noktalarını nasıl yaşadığını düşünmeyi ve uygulamayı size bırakıyorum...

31 Ağustos 2010 Salı

   MERHABA,  

   Soluklanmadan yaşıyoruz bu hız çağında. Günlerimiz evden işe, işten eve koşarak, hafta sonunu, olmadı yıllık izni, yok yetmedi, bayram tatilini bekleyerek, yapmak istediklerimizi sürekli erteleyerek geçiyor. Aslında yapmak istediklerimizi değil, hayatı erteliyor, sürekli ıskalıyoruz. Gözlerimizin önüne perde çekilmiş gibi, yanıbaşımızdaki güzellikleri göremiyoruz. Çok klişe olacak belki ama, yaşam gerçekten de heyecanla beklediğimiz birşeylerden ibaret değil, o "birşeyler"i beklerken yaşadıklarımız aslında. Haydi, hep beraber hayatı yavaşlatmaya...